Mavi Yolculuk Treni Masalı
Denizaltında yaşayan küçük canlılar, yüksek akıntılı bölgedeki değerli yosunlara ulaşmakta güçlük çeker. Büyük deniz canlıları el ele vererek kalıcı bir çözüm geliştirir. Bu çözüm, şehrin dostlukla yeniden inşa edilmesine vesile olur.
Bir varmış, bir yokmuş…Evvel zaman içinde kalbur saman içinde uzak okyanusların en dip köşesinde, rengârenk mercanların çevrelediği ışıldayan bir şehir varmış. Buranın adı Mercanlar Şehri’ymiş. Mercanlar Şehrinde minik deniz canlıları yaşarmış: denizatıları, küçük balıklar, yengeçler, karidesler, midyeler ve mürekkep balıkları… Hepsi kendi işinde gücünde, huzur dolu bir yaşam sürermiş. Ama bir sorun varmış: Şehrin en değerli yiyecekleri, yani ışıklı yosunlar, hızlı akıntılı bir bölgede yetişirmiş. Bu yosunlar sadece lezzetli değil, aynı zamanda iyileştiriciymiş. Renk renk parlayan bu yosunlar sayesinde hasta deniz canlıları iyileşir, yorgunlar güç toplarmış. Yalnız bu yosunların bulunduğu bölge, küçük canlılar için çok tehlikeliymiş. Akıntılar o kadar güçlüymüş ki, en çevik balık bile orada fazla duramazmış. Sadece iri yapılı deniz canlıları, balinalar, yunuslar ve köpekbalıkları o bölgeye güvenle ulaşabiliyormuş.
Bir sabah küçük denizatı Pırıltı, en yakın arkadaşları Mırnav Yengeç ve Mini Karides ile birlikte akıntı bölgesine gitmeye çalışmışlar. Ama daha yolun yarısında Pırıltı’nın yeleleri savrulmuş, Mırnav taşlara çarpmış, Mini ise korkudan bir mercana saklanmış. Geri dönmek zorunda kalmışlar. Üstelik karınları da açmış. O gün yaşlı balina Bubu, şehir meydanında gezerken üç arkadaşın ağlamaklı konuşmalarını duymuş. Hemen yanlarına yüzmüş: “Ne oldu küçük dostlarım?” diye sormuş. “Yosunlara ulaşamıyoruz. Akıntı bizi hep geri itiyor,” demiş Pırıltı. Bubu, koca kalbinde bir burkulma hissetmiş. “Bu böyle olmaz. Artık bir şey yapmalıyız.” demiş. Bubu hemen şehrin ileri gelenleriyle bir toplantı yapmış. Köpekbalığı Keskin: “Sırtıma binsinler, ben taşırım.” Yunus Zıpzıp: “Dönüşte ben getiririm.” Ama çekingen karidesler sırtlara binmeye çekiniyormuş, denizatıları da tutunurken zorlanıyormuş. Bunun üzerine Bubu düşünmüş, düşünmüş ve gözleri parlamış: “Neden bir denizaltı treni yapmıyoruz? Işık saçan denizanalarıyla süsleriz, rayları batık bir tekneden sökeriz. Böylece herkes güvenle yolculuk edebilir!” Fikir mükemmelmiş! Hemen çalışmalara başlamışlar. Mürekkep balıkları güçlü yapıştırıcılar üretmiş, Denizkestaneleri rayların sabitlenmesini sağlamış, Köpekbalıkları batık tekneden metal rayları çıkarmış, Yunuslar rayları çekmiş, Minik midyeler trenin içini inciyle süslemiş, Denizatıları cam pencereleri deniz kabuklarıyla süslemiş, Balinalar ise motor sistemini yerleştirmiş. Tam beş gün boyunca gece gündüz çalışmışlar. Herkes büyük bir heyecanla işin ucundan tutmuş. Küçükler bile süsleme ve temizlik işlerine yardım etmiş. Nihayet büyük gün gelmiş. Tren hazırmış! İlk deneme seferine Pırıltı, Mırnav ve Mini binmiş. Trenin içi pırıl pırılmış. Duvarlar renkli yosunlarla kaplı, camların kenarlarında inci boncuklar diziliymiş. Tavanı aydınlatan denizanaları, gökyüzü gibi parlıyormuş.

Tren harekete geçmiş. Akıntıya girerken hiç sarsılmamış. Küçük dostlar yosun tarlasına ulaştıklarında gözlerine inanamamışlar! O gün sadece kendileri için değil, tüm şehre yetecek kadar yosun toplamışlar. Mercanlar Şehri’nde herkes trenin dönüşünü bekliyormuş. Tren geldiğinde büyük bir alkış kopmuş. Küçük büyük herkes sevinç gözyaşları dökmüş. O günden sonra Mavi Yolculuk Treni, Mercanlar Şehri’nin en değerli parçası olmuş. Çocuklar her sabah onunla yosun tarlasına gider, birlikte yemek yer, birlikte dönerlermiş. Yaşlı balina Bubu için bu tren bir taşıma aracı değil, bir dostluk anıtı olmuş. Herkes, “Paylaşmak, birlikte çalışmak ve düşünmek… İşte gerçek çözüm burada,” dermiş. Ve denizaltı ışıldamaya devam etmiş. Masal da burada bitmiş.
Daha fazla uzun masal okumak isterseniz Uzun Masallar kategorimizi inceleyebilirsiniz.