Lita’nın Zamanla Masalı
Küçük kaplumbağa Lita, doğanın sırlarını anlamak için çıktığı uzun yolculukta yalnızca mevsimlerin değil, zamanın ve sabrın da ne kadar değerli olduğunu öğrenir. Her adımda büyür, değişir ve olgunlaşır.
Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, rengarenk çiçeklerle çevrili, içinde nilüfer çiçeklerinin açtığı, ördeklerin, kurbağaların, tatlı su balıklarının yuvası olan bir göl varmış. Bu gölde kabuğu yosun gibi yeşil, yavaş ama meraklı bir kaplumbağa yaşarmış. Adı Lita’ymış. Lita, her sabah suyun kıyısına gider, gölde dans eden bulutları izler ve aynı soruyu düşünürmüş: “Neden bazı şeyler hemen olurken bazıları için uzun süre beklememiz gerekir?” Lita, son zamanlarda bir çok yeni şey keşfetmiş. Çiçeklerin bir gecede açtığını, ama ağaçların yıllar içinde büyüdüğünü, bazı hayvanların bir ayda bazılarının ise koca bir yıl beklediğini ve daha bir çok şeyin gizemini çözmek istiyormuş.
Günlerden bir gün, uykusundan uyanan Lita, artık bilmediği şeylerin gizemini çözmek istemiş ve zamanın sırrını anlamak için bir yolculuğa çıkmaya karar vermiş. Lita önce köyün en yaşlısı olan incir ağacına gitmiş. Ağacın gövdesi kalın, dalları gökyüzüne kadar uzanıyormuş. “Sevgili ağaç,” demiş Lita, “Sen nasıl bu kadar yükseldin?” Ağaç, rüzgarla birlikte hafifçe sallanmış: “Her şey bir günde olmaz küçük dostum. Ben de minicik bir tohumken toprağa düşmüştüm. Yıllar boyunca yağmurla büyüdüm, güneşle beslendim. Zaman bana sabrı öğretti. Sabır olmadan hiçbir şey büyümez.” Lita defterine yazmış: “Zaman + sabır = büyüme.” Sonra yoluna devam edip köyün ötesindeki lavanta bahçesine gitmiş. Orada, sabahın erken saatinden akşama kadar çalışan arılarla karşılaşmış. “Balı hemen yapabiliyor musunuz?” diye sormuş Lita. Arıların en yaşlısı gülümsemiş: “Hayır küçük dostum. Bal damla damla olur. Biz her gün çiçeklerden nektar toplar, kovanımıza taşır, sabırla işleriz. Zaman emekle birleşince tatlı sonuç verir.” Lita defterine yazmış: “Zaman + emek = sonuç.” Biraz daha ilerleyince geniş, mavi bir nehre varmış. Sular bazen yavaş akıyor, bazen hızlanıyor, bazen de taşları aşarak kendi yolunu buluyormuş. “Sen hiç durmadan nasıl akıyorsun?” diye sormuş Lita. Nehrin sesi derinden gelmiş: “Çünkü zaman gibi ben de hep ilerlerim. Bazen hızlı, bazen yavaş ama her zaman ileriye. Taşlara çarpsam da yolumu bulurum. Zaman da böyledir. Değişir, döner, akar. Ona direnmek yerine uyum sağlarsan, yolun hep açık olur.” Lita defterine yazmış: “Zaman + uyum = ilerleme.” Akşam olduğunda Lita yüksek bir tepeye tırmanmış ve gökyüzünü izlemeye başlamış. Güneş batarken yıldızlar birer birer ortaya çıkmış. “Güneş hep batıyor ama sonra yeniden doğuyor…” diye mırıldanmış Lita. Yanında kanat çırpan bilge bir baykuş duymuş onu: “Çünkü zaman bir döngüdür, küçük dostum. Her şeyin bir sırası vardır. Bazen beklemek gerekir. Güneş bile doğmak için geceyi bekler. Beklemek, sabrın en güçlü halidir.” Lita son satırını yazmış: “Zaman + bekleyiş = yeniden doğuş.”

Günler süren yolculuğun sonunda Lita, göl kıyısındaki yuvasına dönmüş. Artık sorusunun cevabını biliyormuş: Zaman, doğanın görünmez öğretmenidir. Her şeyin büyümesi, olgunlaşması, değişmesi ve yeniden başlaması zamanla olur. Sabırla bekleyen filiz bir gün ağaç olur. Emek veren arı sonunda bal yapar. Taşlara çarpan su yolunu bulur. Güneş her sabah yeniden doğar. Lita göle bakarak gülümsemiş: “Artık biliyorum… Zaman sadece geçmez, bizi de büyütür.” Ve o günden sonra küçük kaplumbağa, köydeki genç hayvanlara zamanın sabrını ve gücünü anlatan en bilge dost olmuş. Masal da burada bitmiş.
Daha fazla uzun masal okumak isterseniz Uzun Masallar kategorimizi inceleyebilirsiniz.