Ay Gezegeni’nde Parıltı Taşlarının Masalı
Bir varmış bir yokmuş, çok uzak galaksilerden birinde, insanların hayalini bile kuramadığı bir gezegen varmış. Bu gezegen, Dünya’nın uydusu olan Ay’a çok benziyormuş ama biraz daha büyüğüymüş ve adına da “Ayra” deniyormuş. Ayra’da yaşayan canlılar, dünyalıların tanımadığı türdenmiş: Minik, sevimli, antenli uzaylılar… Hepsi rengârenk, yuvarlak gövdeli ve ışıl ışıl gözlüymüş. Bu uzaylılardan biri de küçük Tiko’ymuş. Tiko, Ayra’nın en meraklı uzaylısıymış. Her gün küçük sırt çantasını takar, yüzeyde dolaşır, kayaları inceler, yıldız tozu toplar, göktaşı kırıntılarıyla oynarmış. Ama son zamanlarda tek bir hayali varmış: “Ayra’nın en değerli keşfini yapıp herkesin hayranlığını kazanmak.”
Bir gün, Ayra’nın karanlık kraterlerinden birine tek başına yürüyen Tiko, tuhaf bir ışık fark etmiş. Kraterin dibinde, minik minik taşlar parlıyormuş. Her biri mor ve mavi arasında ışıldıyor, sanki kendi içlerinden enerji yayıyormuş. Tiko’nun kalbi heyecandan kıpır kıpır olmuş. “İşte bu!” demiş. “Bu taşları ben buldum! Hepsi benim olmalı!” Tiko, o taşları hemen torbasına doldurmuş. Sonra her gün gizlice gelip yeni taşlar toplamış. Ne arkadaşlarına haber vermiş, ne de bilge bilimci Olor’a danışmış. “Kimse öğrenmesin, yoksa herkes ister!” diye düşünmüş. Zamanla taşları biriktirdiği küçük mağarası, renkli bir hazineye dönüşmüş. Tiko geceleri oraya gider, ışıklar içinde dans eden taşlara bakar, hayal kurarmış: “Belki bunlar enerji kaynağıdır, belki zengin eder, belki de bana bir ödül kazandırır!” Ama tuhaf şeyler olmaya başlamış. Önce Ayra’nın bazı bölgelerinde ışıklar sönmüş. Sonra enerji kaynakları yavaşlamış. Bitkiler solmuş, hava durgunlaşmış, rüzgârlar kesilmiş. Herkes endişelenmiş: “Galiba Ayra’nın kalbi zayıflıyor…” diye düşünmüşler. Tiko da bu olaylara üzülmüş ama bir türlü taşlarla bağlantı kuramamış. Ta ki bir gün, Bilim Merkezi’nin büyük toplantısında Olor şöyle demiş: “Ayra’nın enerji dengesi bozuldu. Bunun nedeni Ayra’nın derinliklerinde doğal olarak oluşan Parıltı Taşları’nın yerinden sökülmüş olması olabilir. Bu taşlar, gezegenin manyetik dengesini koruyan doğal bir ağın parçasıydı. Eğer biri onları toplamışsa, gezegenin iç dengesini bozmuş olur.” Tiko’nun antenleri düşmüş. Kalbi hızla çarpmış. “Bu taşlar… benim topladıklarım mıydı?” diye fısıldamış kendi kendine. Toplantıdan sonra doğru mağarasına koşmuş. Torbaları açmış, taşlara bakmış. Artık ışıltıları zayıflamış, bazıları tamamen kararmış bile. O an her şeyi anlamış. Açgözlülüğüyle sadece kendine değil, tüm gezegene zarar verdiğini fark etmiş.

Ertesi sabah tüm Ayra halkını meydana toplamış. Gözleri dolu dolu, sesi titreyerek her şeyi itiraf etmiş. “Parıltı Taşları’nı ben buldum,” demiş. “Ve hepsini gizlice topladım. Ama artık ne kadar yanlış yaptığımı biliyorum.” Bir an sessizlik olmuş. Sonra Bilge Olor yaklaşmış. “Hataları itiraf etmek büyük cesaret ister, Tiko. Ama şimdi onları yerine koymalı, Ayra’yı birlikte iyileştirmeliyiz.” Tiko, arkadaşlarıyla birlikte taşları teker teker kraterlere geri taşımış. Bilim Merkezi’ndeki uzmanlar, taşları doğru yerlere yerleştirmiş. Ayra yavaş yavaş canlanmaya başlamış. Işıklar yeniden parlamış, bitkiler yeşermiş, rüzgârlar yeniden esmeye başlamış. Tiko artık keşiflerini yalnız yapmıyormuş. Her yeni taş, bitki ya da buluş için arkadaşlarını çağırıyor, birlikte çalışıyorlarmış. En çok da Bilge Olor’un şu sözünü aklından hiç çıkarmıyormuş: “Gerçek bilgi paylaşınca büyür, gizlenince solar. Gerçek zenginlikse dostlukta saklıdır.” Ve böylece Ayra Gezegeni’nde bir daha kimse kendi çıkarı için bir şey saklamamış. Bilim, dostluk ve doğa iç içe büyümüş. Küçük Tiko ise bir daha asla yalnızca kendi için bir şey istememiş. Masal da burada bitmiş. Tiko’nun ışığı, paylaşmanın ne kadar değerli olduğunu hatırlatmış. Masal da burada bitmiş.
Daha fazla uzun masal okumak isterseniz Uzun Masallar kategorimizi inceleyebilirsiniz.

